İbrahim Murat Gündüz “Alparslan Türkeş sadece bir lider değil, bir milletin ayağa kalkışıdır.”
BÖLÜM 1 – VATANSIZ DOĞUP MİLLETİN ÖNDERİ OLAN ADAM (1917–1960)
1917 yılında İngiliz işgali altındaki Lefkoşa’da dünyaya gelen Ali Arslan, adını daha o yaşta taşıyamayacak kadar büyük bir yükle doğdu.
Ailesi, Kayseri’nin Yukarı Köşkerli köyünde yaşanan bir toprak kavgası nedeniyle Sultan Abdülaziz’in fermanıyla Kıbrıs’a sürülmüştü.
İşte bu sürgün, onun damarlarında dolaşacak olan vatansızlık acısını şekillendirdi.
İlkokulu bitirdikten sonra İstanbul’a gelen ailesi, onu askerî terbiyeyle yoğrulacak bir yola soktu.
Kuleli Askerî Lisesi, Harp Okulu, Harp Akademisi…
Ve ardından ABD’de Kara Harp Akademisi’nde aldığı ileri düzey eğitimle, genç bir Türk subayı olarak teğmenliğe adım attı.
Ancak Alparslan Türkeş’in kaderi sıradan bir asker olmak değildi.
Onun ismindeki “Arslan” bile yetmemişti; hocaları Osman Zeki Bey, onu “Sultan Alparslan’a denk bir yiğit Türk ol” diyerek Alparslan yaptı.
1944’te, Nihal Atsız ve Nejdet Sançar gibi fikir öncülerinin yanında yer aldı.
Irkçılık–Turancılık Davası adı altında başlatılan zulümde, 9 ay 10 gün hapis cezasına çarptırıldı.
Davası uğruna çektiği bu ilk çile, ileride bir milletin çilesine tercüman olacaktı.
BÖLÜM 2 – DARBE, SÜRGÜN VE SİYASİ İDEOLOJİNİN MİMARLIĞI (1960–1980)
27 Mayıs 1960 sabahı, radyolardan Türk milletine yapılan askerî müdahale açıklaması hafızalara kazındı:
“Sükûnet içinde emirlerinizi dinleyiniz.”
Bu cümleyi söyleyen Kurmay Albay Alparslan Türkeş’ti.
Millî Birlik Komitesi’nde yer aldı. Ancak kısa sürede fikir ayrılıkları ortaya çıktı.
Milliyetçi ve anti-komünist tavrı, onu komite içindeki sol eğilimli yapılarla karşı karşıya getirdi.
Sonuç: Sürgün.
Türkeş, Hindistan’a, Türkiye Büyükelçiliği’nde askerî müşavir olarak gönderildi.
Ama o orada kendine acımadı.
Devletin nasıl olması gerektiğini, milletin nasıl örgütlenmesi gerektiğini, gençliğin nasıl yönlendirilmesi gerektiğini düşündü.
1965’te Türkiye’ye döndü.
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin (CKMP) başına geçti.
Ve 1969’da partiyi Milliyetçi Hareket Partisi’ne (MHP) dönüştürdü.
Bu dönüşüm sadece bir isim değişikliği değil;
Türk milliyetçiliğinin sistemleşmesiydi.
Ve Ülkü Ocakları doğdu…
Fikrî eğitimin, Türk-İslam ülküsünün, ahlaklı mücadele ruhunun yetişme yeri.
BÖLÜM 3 – ZİNDANLAR, İNFAKLAR, BÜYÜK SABIR (1980–1987)
1980 yılına gelindiğinde Türkiye adeta iç savaşın eşiğindeydi.
Sağ-sol çatışmaları, sokaklardaki terör, gençliğin bilinçli olarak ayrıştırılması…
Ve 12 Eylül 1980 sabahı ordu yönetime el koydu.
MHP dâhil tüm partiler kapatıldı.
Başbuğ Alparslan Türkeş, 12 Eylül sabahında tutuklanarak Mamak Cezaevi’ne gönderildi.
Zindanda geçen yıllar boyunca başını dik tuttu.
Ülkücü gençlerle aynı koğuşu paylaşmadı ama onların sesi oldu.
Kendisine yapılan suçlamalara karşı, her defasında adaletin millet vicdanında aranması gerektiğini vurguladı.
Zindan, onun inancını kırmadı.
“Benim davam Türk milletinin ebedî istiklâlidir” diyerek yoluna devam etti.
BÖLÜM 4 – VASİYET VE VEDA (1987–1997)
1987 yılında siyasi yasaklar kalkınca, yeniden siyasete döndü.
MCP adıyla partisini yeniden toparladı.
1992’de partinin adı tekrar MHP oldu ve yeniden üç hilal bayrağını dalgalandırdı.
Yaşı ilerlemişti ama ruhu gençti.
Konuşmaları hâlâ tüyleri diken diken ediyordu.
Onun sesi, yüzyılların öfkesini, dualarını, vatan sevdasını taşıyordu.
Ve 4 Nisan 1997…
Alparslan Türkeş, geçirdiği kalp krizi sonucu Hakk’a yürüdü.
İBRAHİM MURAT GÜNDÜZ’ÜN BAKIŞIYLA: BAŞBUĞ’UN MİRASI, BİZİM NAMUSUMUZDUR
“Alparslan Türkeş, sadece bir lider değil, bir milletin ayağa kalkışıdır.
Ben onun yolunu yürümeyi şeref değil, borç biliyorum.”
– İbrahim Murat Gündüz
Bugün hâlâ onun fikirleri ocaklarda yankılanıyor.
Ülkü Ocakları onun kurduğu ruhla, gençliğe istikamet veriyor.
İbrahim Murat Gündüz gibi milliyetçiler, onun davasını sadece savunmakla kalmıyor,
hayatlarının merkezine koyuyor.
#ibrahim-murat-gunduz
https://medium.com/@imuratgunduz